Anayasa Mahkemesi 30/4/2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan E.2024/135, K.2025/20, T. 16/1/2025 sayılı kararı ile 16/11/2022 tarih ve 7421 Sayılı kanunun 3. Maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek 1. maddenin 1. fıkrasının 3. cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğu için iptaline karar vermiştir.
İptali istenen kuralın yer aldığı ek 1. madde ile; Uygulama imar planlarında umumî hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde ilgili idarece imar programları veya imar uygulamaları yapılması ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazların kamulaştırılması veya her hâlde mülkiyet hakkının kullanılmasına engel teşkil eden kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılması, itiraz konusu üçüncü cümle ile de bu beş yıllık süre içinde belirtilen işlemlerin yapılmaması halinde, taşınmaz malikleri tarafından mülkiyet hakkından kaynaklı bedele ilişkin açılacak davaların adli yargıda görüleceği hüküm altına alınmıştır.
Her ne kadar başvurucu Mahkeme, imar planlarının yapılması ve uygulanmasının idari işlem niteliğinde olması nedeniyle bu tür davaların idari yargıda görülmesi gerektiğini belirterek kuralın Anayasa’nın 125. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüşse de, Anayasa Mahkemesi itirazı Anayasa’nın 13. (temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması), 35. (mülkiyet hakkı) ve 46. (kamulaştırma) maddeleri yönünden incelemiştir. Mahkeme, Anayasa’nın 35. maddesiyle güvence altına alınan mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla ve ancak kanunla sınırlanabileceğini belirtmiş ve taşınmaza kamulaştırmasız el konulmasının mülkiyet hakkına yönelik bir sınırlama olduğunu ifade etmiştir.
İmar planında bir taşınmazın kamu hizmetine ayrılmasının, malikin tasarrufunu hukuken önemli ölçüde kısıtladığını ve bunun mülkiyet hakkına bir müdahale teşkil ettiğini işaret eden Anayasa Mahkemesi, bu kısıtlamanın uzun sürmesi durumunda mülkiyet hakkına yönelik olarak yeni bir müdahalenin ortaya çıktığına dikkat çekmiş, itiraz konusu kuralın (Ek1/1-3.md.) bu ikinci müdahalenin sonlandırılmasına yönelik bir düzenleme olduğunu ve maliklere adli yargıda bedele ilişkin dava açma imkanı getirdiğini, sonuç olarak uygulamada bu davaların sonucunda genellikle malik lehine taşınmaz bedelince tazminata hükmedilerek taşınmazın idare adına tesciline karar verildiğini belirtmiştir.
Mahkeme, kamulaştırma yapılmaksızın gerçekleştirilen müdahalelerde de kanuna uygun olarak yapılan kamulaştırmada olduğu gibi Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerindeki güvencelerin dikkate alınması gerektiğini vurgulamış, Anayasa’nın 46. maddesinin, özel mülkiyetteki taşınmazların kamu mülkiyetine geçirilmesinin ancak kamu yararı gerektiren hallerde ve taşınmazın gerçek karşılığının peşin ödenmesi şartıyla, kanunla gösterilen usul ve esaslara göre yapılabileceğini öngördüğünü hatırlatmıştır. Gerçek karşılığın ödenmesi, malikler lehine getirilmiş özel bir güvence olup, aynı zamanda ölçülülük ilkesinin de bir gereğidir.
Anayasa Mahkemesi, itiraz konusu kuralın, hukuki el atma durumunda dava açma külfetini malike yüklediğini, daha da önemlisi, mahkeme kararıyla hükmedilen taşınmazın gerçek karşılığının peşin ödenmesi şartı yerine getirilmeden, taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi halinde gerçek bir telafiden bahsedilemeyeceğini ifade etmiş ve Anayasa’nın 46. maddesinin, gerçek karşılığı peşin ödenmedikçe taşınmazın idare adına tesciline imkan tanımadığını belirtmiştir.
Mahkeme, kuralın hükmedilen bedelin malike ödenmesini sağlayacak bir güvence getirmeden tasfiye amaçlı düzenleme yaptığı için Anayasa’nın 46. maddesindeki gereklilikleri karşılamadığını tespit etmiştir. Mahkeme, kuralın bu haliyle Anayasa’nın sözüne açıkça aykırı olan kamulaştırmasız el atma uygulamasını olağanlaştırıp, hukukileştirdiği ve kamulaştırmasız el atmayı kamulaştırmaya alternatif bir araç olarak kabul ettiği izlenimi oluşturduğunu ifade etmiş ve idareyi Anayasa’nın 46. maddesindeki kamulaştırma yapma yükümlülüğünden kurtaracak bir usulün Anayasa’nın sözüne aykırı olacağını belirtmiştir.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi itiraz konusu (2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu Ek1/1-3.md.) kuralı talepteki gibi Anayasa’nın 125. maddesine değil, 13, 35 ve 46. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir.
Gerçekten de “Hukuki El Atma” kavramının hukuk literatürümüze girdiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (E. 2010/5-662, K.2010/651, T. 15.12.2010 sayılı) kararından bugüne kadar maalesef sorunun hukuk çerçevesinde çözülmesi yerine sürekli olarak bir erteleme ve zaman kazanma politikası izlenmiş, ancak bu yöntem sorunun günden güne büyümesinden başka hiçbir işe yaramamıştır.
Anayasa Mahkemesi kararı yayın tarihinden itibaren 9 ay sonra yürürlüğe girecek olup, bu süre içinde davaların adli yargıda açılmaya devam edileceği konusunda duraksama yoktur. Ancak yasa koyucunun da bu süre içinde yeni bir düzenleme yapması gerekecektir. Düzenleme yapılmaması halinde ise kanaatimce Yargıtay 16.05.1956 T. 1956/1 E. 1956/6 K. Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davalar adli yargıda görülmeye devam edilecektir.
Av.RAHMİ ARSLAN
19/05/2025