TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET TURGUT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/13661)
Karar Tarihi: 5/9/2023
Başvuru Numarası : 2019/13661
Karar Tarihi : 5/9/2023

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; idarece usulüne uygun kamulaştırma işlemi yapılmaksızın ve bedeli ödenmeksizin taşınmaza el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/4/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvuruculardan Ahmet Turgut ile diğer başvurucuların murisi Faik Turgut adına kayıtlı Sakarya’nın Karasu ilçesine bağlı Yeni Mahalle Sülük Gölü mevkiinde bulunan 44 ada 84 parsel sayılı taşınmazın Sakarya nehri-Karasu-Melenağzı yolu inşaatı kapsamında Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) tarafından 30/4/1975 tarihinde kamu yararı kararı alınarak kamulaştırılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen tarihte kamulaştırma şerhi tapu kaydına işlenmiş, o tarihteki taşınmaz malikleri başvurucu Ahmet Turgut ile diğer başvurucuların murisi Faik Turgut’a noter aracılığıyla kamulaştırma işlemi tebliğe çıkarılmış
ve tebligat usulüne uygun olarak 10/2/1976 tarihinde yapılmıştır. Buna mukabil malikler adına herhangi bir banka hesabına taşınmaz bedeli bloke edilmemiş ve taşınmazın bedeli maliklere ödenmemiştir. Taşınmaz hâlihazırda idare adına tescil edilmemiş olup malikler adına kayıtlıdır.

7. Başvurucular 6/2/2014 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü Karasu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçesinde, malik oldukları söz konusu taşınmaza davalı idare tarafından usulüne uygun bir kamulaştırma yapılmadan el atıldığını ve taşınmazın bedelinin ödenmediğini belirtmiş; fiilen el atılan taşınmazın bedelinin belirlenerek kendilerine ödenmesi ve tapunun iptali ile yol olarak terkini talebinde bulunulmuştur.

8. Mahkeme 5/3/2015 tarihinde davanın kabulü ile 152.447,40 TL kamulaştırma bedeli ile 6.151,80 TL ecrimisil bedeli olmak üzere toplamda 158.599,20 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tapu kaydı ve veraset ilamındaki hisseleri oranında idareden alınarak başvuruculara ödenmesine ve taşınmazın yol olarak terkinine karar vermiştir.

9. Temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire) 2/10/2017 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Karar gerekçesinde; kamulaştırma işleminin 10/2/1976 tarihinde taşınmaz maliklerine usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, kamulaştırma işleminin anılan tarihte kesinleştiği ancak bu hususun Mahkemece dikkate alınmadığı belirtilmiştir.

10. Bozma kararına uyan Mahkeme 7/3/2018 tarihli kararıyla bozma gerekçesine uygun olarak davanın reddine karar vermiştir. Temyiz edilen karar bu defa Dairenin 5/3/2019 tarihli ilamıyla onanmıştır.

11. Nihai karar, başvuruculara 28/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 9/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. İlgili hukuk için bkz. Şevket Karataş [GK], B. No: 2015/12554, 25/10/2018, §§ 20-33; Hasan Mutlu, B. No: 2018/22691, 30/6/2021, §§ 22, 23.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Anayasa Mahkemesinin 5/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

14. Başvurucular, usulüne uygun kamulaştırma işlemi yapılmaksızın ve bedeli ödenmeksizin maliki oldukları ait taşınmaza el konulmasından yakınarak kamulaştırmasız el atma nedeniyle açtıkları davanın haksız olarak reddedildiğini belirtmiştir. Başvuruculara göre karar gerekçesinde yalnızca tebligat olgusuna dayanılması da haksızlıktır. Başvurucular bu sebeple murisleri açısından geçerli bir kamulaştırma işleminin bulunmadığını, ayrıca kendilerine herhangi bir bedel ödenmediğini iddia etmiştir. Başvuruculara göre taşınmaz hâlihazırda kendilerine aittir ve idarenin taşınmaza haksız olarak el atması devam etmektedir.

Başvurucular ayrıca yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia 15. Başvurucular, yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

16. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

17. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucular, idarece usulüne uygun kamulaştırma işlemi yapılmaksızın ve bedeli ödenmeksizin taşınmazlarına el konulması nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir;

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

20. Anayasa’nın ”Kamulaştırma” kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir.

Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı ile Müdahalenin Varlığı ve Türü

22. Başvuru konusu olayda el atılan taşınmaz, tapuda başvurucular adına kayıtlıdır. Ancak idare, kamulaştırma evrakının yöntemince tebliğ edilip kamulaştırma işleminin kesinleşmesinin sağlanması suretiyle taşınmazın 1976 yılında usulüne uygun olarak kamulaştırıldığını ileri sürmüş ve esas olarak derece mahkemeleri de buradan hareketle davanın reddine karar vermiştir. Bu hâlde öncelikle taşınmazın kamulaştırılıp kamulaştırılmadığının, başka bir anlatımla başvurucular yönünden mülk teşkil edip etmediğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.

23. İdarenin kamulaştırma işlemini yaptığı tarihte yürürlükte bulunan 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesine göre bu işlemlerin tebliği ile kamulaştırma işlemi tamamlanmakta olup bu aşamadan sonra ilgililerin süresi içinde kamulaştırma işlemine ya da bedele yönelik dava açması gereklidir. Bununla birlikte somut olayda başvuruculardan Ahmet Turgut ya da diğer başvurucuların murisi Faik Turgut tarafından bedele yönelik açılan bir dava bulunmuyor ise de dava konusu taşınmaz hâlen başvurucular adına tapuda kayıtlı olduğundan Anayasa’nın 35. maddesi anlamında mülkün varlığının kabulü gereklidir.

24. Somut olayda başvurucu Ahmet Turgut ile diğer başvurucuların murisi Faik Turgut’un hissedar olduğu taşınmazın kamulaştırılmasına idarece karar verilmesinden ve ilgililere tebligat yapılmasından sonra taşınmazın KGM tarafından fiilen yola dönüştürüldüğü ve maliklerin taşınmaz ile olan ilişkisinin kesildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

25. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir;

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

26. Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine göre mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa’ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62). 27. Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında kamulaştırmasız el atma yoluyla yapılan müdahalelerin kanuni bir dayanağı bulunmadığından mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir (Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436, 6/3/2014; Mustafa Asiler, B. No: 2013/3578, 25/2/2015; İbrahim Oğuz ve diğerleri, B. No: 2013/5926, 6/10/2015; Şevket Karataş).

28. Anayasa’nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırmanın taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla kullanılabilecek bir yetki olduğu hükme bağlanmıştır. Gerçek karşılığın ödenmesi Anayasa’nın 46. maddesiyle maliklerin lehine olarak getirilen özel bir güvence mahiyetindedir. Dolayısıyla taşınmazın gerçek karşılığı ödenmeden yapılan kamulaştırma işlemleri Anayasa’nın 46. maddesinin birinci fıkrasındaki gerçek karşılığın ödenmesi güvencesine aykırı olacaktır (Kübra Yıldız ve diğerleri [GK], B. No: 2018/32734, 28/7/2022, § 61).

29. Somut olayda başvurucular, malik oldukları söz konusu taşınmazın idare tarafından kamulaştırıldığını ancak bedelin ödenmemiş olması nedeniyle usulüne uygun bir kamulaştırma yapılmadan el atıldığı iddiasında bulunmuştur. Başvurucular bu iddiaya dayanarak taşınmazın bedelinin ödenmesi talebiyle idare aleyhine tazminat davası açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de Daire tarafından söz konusu karar bozulmuştur. Bozma kararında taşınmazların kamu yararı kararı alınarak kamulaştırıldığı, kamulaştırma tebligatının başvuruculardan Ahmet Turgut ile diğer başvurucuların murisi Faik Turgut’a tebliği ile kamulaştırma işleminin kesinleştiğine işaret edilmiş ve başvurucuların kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı olarak bedel talep hakları bulunmadığı sonucuna varılmıştır. İlk derece mahkemesi bozma ilamına uyarak davanın reddine karar vermiştir (bkz. §§ 7-10).

30. Derece mahkemelerince taşınmazın kamulaştırıldığı kabul edilmiş ise de kamulaştırma işleminin esaslı bir unsurunu teşkil eden bedelin ödenip ödenmediği hususu Mahkemece irdelenmemiş, kamulaştırma evrakının noter vasıtası ile ilgililere tebliğinin kamulaştırma işleminin kesinleşmesi için yeterli olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Buna karşılık yargılama dosyası kapsamında bulunan ve KGM 1. Bölge Müdürlüğünün Mahkemeye göndermiş olduğu 8/9/2016 tarihli yazıda kamulaştırma işlemi gereğince taşınmaz maliklerine herhangi bir ödeme yapılmadığı hususu açıkça belirtilmekte olup bu yazı başvurucuların kendilerine herhangi bir bedelin ödenmediği iddiasının doğruluğunu kesin olarak ortaya koymaktadır. Bu bilgiler çerçevesinde Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen gerçek karşılığının ödendiği hususu başvuruya konu yargılama çerçevesinde tespit edilemediğinden geçerli bir kamulaştırmadan söz edilmesi mümkün görülmemiştir. Sonuç olarak başvurucuların taşınmazına yönelik müdahalenin Anayasa’nın 13., 35. ve 46. maddeleri ile 2942 sayılı Kanun’da belirtilen usule uymadığı ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.

31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

32. Başvurucular, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

33. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinde yer almaktadır.

34. İncelenen başvuruda; başvurucuların taşınmazına yönelik müdahale kanunilik ölçütünü karşılamaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Mülkiyet hakkına ilişkin ihlal, idarenin eyleminden kaynaklanmıştır. Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol açıldığının bilinerek idari anlamda gerekli tedbirlerin alınması ve benzeri nitelikte yeni ihlallere yol açılmaması için kararın bir örneğinin taşınmaza el atılmasından sorumlu idare olan Karayolları Genel Müdürlüğüne gönderilmesi gerekir. Bunun yanında ihlalin ve sonuçlarının başvuru öncesi mahkemelerce de giderilemediği tespit edilmiştir.

35. Dolayısıyla başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Öte yandan mülkiyet hakkı yönünden ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Karasu 1. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2017/403, K.2018/36) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Karayolları Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.